Avrupa “Birliği”; Gerçekten mi?
Sevgili dostlar,
Avrupa Birliği (AB) denilen yapı bundan yıllar önce yani Kuzey Doğu ve Güney Doğu kanadı ortak olmadan önce yine bir birlik havası veriyordu. Geçmişte de bazı sorunlar mevcuttu. Örneğin İngiltere tam bir Truva atı gibi davranıyor, Avusturya’da faşist parti seçimleri kazanıyor ve iktidar ona teslim edilmiyordu.
Sonra önce İngiltere halkoylamasıyla “Brexit” yani AB’den çıkış kararı aldı. Bu bence birliğin dibine vurulan ilk çapa darbesi oldu. Ardından patlayan Rusya-Ukrayna savaşı birlik içerisinde çatlaklara neden oldu. Kanadın Kuzey Batı ve Güney Batısı Ukrayna’yı kayıtsız şartsız destekler ve “bir Ukraynalı kalmayıncaya kadar savaşa devam” derken Kuzey Doğu ve Güney Doğu kanadı daha temkinli davrandılar ve davranıyorlar. Hatta bunların bir kısmı Rusya’yla görüşmelere devam da hiçbir beis görmüyorlardı, şimdi de görmüyorlar.
Bakıldığında bugün Trump AB’nin zayıf bir birlik olduğunun farkında ve bazen bunlarla alay ediyor. AB’li liderler kusura bakmasınlar ama bunu hak ediyorlar. Eskiden Merkel gibi ciddi ve etkili liderlere sahip olan birliğin şimdiki liderleri adeta birer palyaço görüntüsündeler. Hele Macron ve Merz’in ülkelerinin birlik içerisinde ağırlığına oranla hiçbir ağırlıkları yok.
Diğer taraftan pandemi sonrası oluşan ve hala düşük seyreden ekonomik büyüme, yükselen işsizlik oranları, artan dış göç birlik ülkelerindeki ırkçı faşist partileri güçlendirdi. İlk olarak İtalya’da faşist Meloni iktidara geldi. Bugün Almanya’da, Hollanda’da Belçika’da, İngiltere’de ilk seçimlerde böyle partilerin iktidara gelmeleri büyük bir olasılık olarak karşımızda.
Bu partiler için Rusya ya da Çin tehdit değil. Göçmenler özellikle de Müslümanlar tehdit. Dolayısıyla tehdit algıları içeriye dönmüş durumda. Bu da AB ülkelerinin kamuoylarından büyük destek görüyor.
Bu arada geçenlerde ABD’nin yayınladığı yeni ulusal güvenlik stratejisinde, ABD dış politikasında bir kırılma yaşanacağını gösteriyor. Burada AB hedefe konuyorken, Çin, Rusya, İran ve Kuzey Kore’nin otoriter uygulamalarına neredeyse hiç değinilmiyor.
Aslında bu sürpriz değil. Trump’ın üst düzey danışmanları da uzun süredir AB’ye yönelik küçümseyici açıklamalar yapıyordu. Başkanın bizzat, AB’nin ‘ABD’yi mahvetmek için kurulduğunu’ söylemesi Avrupa başkentlerinde geniş yankı uyandırmıştı.
Deneyimli Avrupalı yetkililer bunun önceki stratejilerden tamamen farklı, daha saldırgan bir metin olduğunu vurguluyorlar. Eski İsveç Başbakanı Carl Bildt, ‘Yeni stratejiye bakılırsa demokrasiye tehdit görülen tek yer Avrupa gibi. Bu çok tuhaf,’ diyor.
Neresi tuhaf? Her şeye rağmen adam (Trump), bir yandan Rusya-Ukrayna savaşını bitirmeye çalışırken siz Ukrayna’ya savaşa devam etmesi için cesaret veriyorsunuz diğer yandan İsrail-Filistin barışı için adım atmak isterken siz çıkıp” İsrail bizim kirli işlerimizi yapıyor” diyorsunuz.
Böyle egolu bir adama bunları yaparsanız o da bunun intikamını sizden alır. Ancak üzücü olan ne biliyor musunuz? Dünyanın bin yıllık demokrasi deneyiminde hala kurumların değil liderlerin etkili olması.
Günümüzde bunun suçlusu da maalesef fırıldak gibi her yere dönen bazı politikacılar. Aynen Türkiye’dekiler gibi…