Sıfır büyüklüğündeki depremde bile yıkılan sıfır bina ve İzmir’de fay hattına imar
Yaşadığımız coğrafyanın jeolojik yapısını değiştirmek elimizde değil. Ama bu jeolojiye uygun planlar ve yapılaşma mümkün. Ama galiba zihniyeti değiştirmek de jeolojiyi değiştirmek kadar zor.
- | Son Güncelleme:
- | İzmir'de Son Dakika
Dün İzmir’de 117 yurttaşımızı kaybettiğimiz depremin 5’inci yıldönümüydü.
Kötü bir tesadüf eseri dün Koceli Gebze’de hiçbir yer sarsıntısı olmadığı halde kendiliğinden yıkılan binadan 5 kişilik ailenin 4’nün cansız bedeni çıkarıldı. Aileden sadece 18 yaşındaki kızları yıkıntılar altından sağ olarak çıkarıldı.
Gebze’de yıkılan bina 2013 yılında yapılmıştı. Yeni imar yönetmeliğine göre yapılmıştı ve içinde yaşayanlar sıfır bina olarak girmişlerdi.
Ama sıfır bina sıfır büyüklüğündeki bir depremde yani hiçbir sarsıntı bile olmadan yıkılarak canlar aldı.
Ama bu durum yeni değil. İnsanı çileden çıkaran da bu.
***
Defalarca yıkıldık. Marmara Depremi’nde, Van Depremi’nde, Elazığ Depremi’nde, İzmir Depremi’nde, Kahramanmaraş Depremi’nde içimizi sarsan “Orada kimse var mı?” haykırışının çaresizliğini yaşadık.
Gözyaşlarımızı bazen içimize bazen de dışımıza akıttık.
Durum vahim. Hem de çok vahim.
Ama yıkılan binalardan yaşananlar gibi bugüne kadar yaptıklarımız da çok vahim.
Örneğin İzmir Ekonomi Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Celalettin Kozanoğlu’nun bu konuda verdiği bilgiler vahim.
Aynı zamanda Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü Kentsel Dönüşüm İtiraz Komisyonu Başkanlığı görevini de yürüten Kozanoğlu şaşırtan gerçekleri şu sözlerle açıkladı:
“Kolonun içine kümes teli koyanı dahi gördük. Tesisat borusu geçirmek için kirişi kesip ‘Koskoca bina bundan yıkılmaz’, ‘Benim binam az katlı, çürük olsa da dayanır’ ya da kolonu hasarlı olmasına rağmen ‘Sıvalarda bile çatlak yok, bina sağlam duruyor’ şeklinde itirazlar oldu.’Otopark için kolonu tam kesmeden biraz inceltsem olur mu’ diye soran bile oldu.”
***
Bayraklı’da çöken binalar 2000 öncesinde yapılmıştı. 1975 yılında çıkan yönetmelikteki hükümlere göre inşa edilmişlerdi.
O yönetmeliğe göre bina yapımlarında en az C15 kalitesinde beton kullanılması şartı vardı.
2000 yılı sonrası yapılan yönetmeliklerde bu şart C25’e kadar çıkarıldı.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum açıkladı. Bayraklı’da yıkılan binaların bazılarında C3 kalitesinde beton çıktı.
Evet yanlış okumadınız sadece C3. Yani binalar neredeyse sıvadan ibaret.
Zaten olmaması gereken bir zemindeki 8-9 katlı binalarda yaşayanların var zannettikleri beton yoktu aslında.
Yıllar önce binaların fiziki durumunu araştıran mühendis bir arkadaşım aldığı bir beton numunesini gösterdi. İçinden deniz yıldızı çıkmıştı.
Betonun deniz kumundan yapıldığı karşıdan bakınca bile anlaşılıyordu.
***
Doğruyu, yapılması gerekeni herkes o gün de biliyordu, bugün de biliyor.
Müteahhit biliyor, mühendis biliyor, teknisyen biliyor, ustabaşı biliyor, işçi biliyor, onları denetleyen kamu görevlileri biliyor.
Çöken binalardan birinde çalışan işçi itiraf etti. “Biz binanın çökeceğini kullanılan malzemelerden biliyorduk” dedi.
Mimarlar Odası İzmir Şubesinin yayınladığı raporda, “Yıkılan binalar gecekondu olsa idi, ilim -fen kurallarına göre inşa edilmemiş olsalardı, inşaat sırasında ilgili kurum ve kuruluşlarca kontrol ve bu kontrole göre ruhsat- oturma raporu almamış binalar olsalardı hatanın kimde olduğu belli olurdu. Oysa tam aksi bir durum gelişti ve ne yazık ki belediye tarafından ruhsat verilmiş, zamanın yönetmeliklerine göre mühendis ve mimarlarca yapılıp kontrol edilmiş, yapımının uygun olduğunu gösteren oturma raporu almış yapılar yıkıldı. Hiçbir kabahati olmamasına rağmen 117 kişi ne yazık ki dünyaya gözlerini kapadı” ifadeleri bunun bir ahlak meselesi olduğunu açıkça ortaya koydu.
***
Ama ne yazık ki dahası da var.
Ne yazık ki yaşanan acıların hiçbiri yaşanan acıları durdurmuyor.
Bu durum Çevre Bakanlığı’nın Ankara’daki bürokratlarının İzmir için hazırladığı 1/1000 binlik planlarda açıkça ortaya çıktı.
Söz konusu planlar 5 yıldır uygulanıyor.
İzmir’deki yerel yönetimleri dinlemeden, bilimsel meslek odalarının itirazlarını dikkate almadan yapılan planlar; orman, sit ve tarım alanlarının imara açıldığı, çok büyük yeşil alanların ortadan kaldırıldığı bir durum ortaya çıkardı. Dahası bu planlarda çok daha sakıncalı bir durum vardı. Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi’nin 5 yıl önce planlara karşı açtığı davanın dilekçesinde Bakanlığın İzmir ve Manisa için hazırladığı 1/100 binlik temel planlarda jeolojik ve jeoteknik etütlerin yapılmadığı belirlendi. Dava dilekçesinde bu durum şöyle ifade edildi:
“Afet İşleri Genel Müdürlüğü'nün ‘planlamaya esas jeolojik, jeoteknik ve mikro bölgeleme’ genelgesine göre ‘planlamaya esas jeolojik ve jeoteknik etüt raporları’ mecburi olarak hazırlanmalıdır. İlgili genelgede belirtildiği gibi Bölge Planlarından Uygulama İmar Planlarına kadar tüm imar planlarının, ölçekleri gereği belirlenmiş formatlarına göre farklı jeolojik, joteknik etüt raporları hazırlanması gerekmektedir. Plan hükümlerinin ilgili maddelerinde belirtilen alt ölçekli planlar için hazırlanması gereken jeoloji-jeoteknik etüt raporları, esasen hazırlanması gereken İzmir - Manisa Çevre Düzeni Planının jeolojik-jeoteknik raporlarının yerine kullanılamaz. Ayrıca, 1. Derece Deprem Bölgesi olan İzmir ve Manisa’ya ilişkin hazırlanan Çevre Düzeni planında, genelgede belirtilen ve zorunlu olarak yapılması gereken jeolojik-Jeoteknik etüt raporlarının hazırlanmaması ve dolayısıyla genelgede belirtilen Yapısal Jeolojinin (Bölgede etkin jeodinamik süreçleri; kıvrımlar, fay ve kırık sistemleri, genel kütle hareketleri belirtir) planlar üzerinde de yer almaması dolayısı ile planda fay hatlarının gösterilmemesine neden olmuştur. Zira, Çevre Düzeni Planı’nda birçok yerde meskun haricinde belirlenen "Gelişme Alanları, Sanayi Alanları"nın altında fay hattı bulunup bulunmadığı bilinmemekte ve bu şekilde belirlenmiş yerleşmeye açılacak alanlarda telafisi mümkün olmayacak sonuçlara gidilmesine olanak veren bir durum söz konusudur.” *** Bu planlar şu anda yürürlükte. İzmir ve Manisa’da söz konusu planlara dayanarak imar ve yapılaşma izinleri veriliyor. Ama yerleşim izni verilen yerlerde fay hattı var mı yok mu?, o bile bilinmiyor. Vahim bir durum. Fay hatları üzerinde imar verilme ihtimali yüksek. Her depremde, her sarsıntıda büyük korku yaşanıyor. Ama fay hatlarına imar verilirken bu korkular dile gelmiyor.
***
Yaşadığımız coğrafyanın jeolojik yapısını değiştirmek elimizde değil. Ama bu jeolojiye uygun planlar ve yapılaşma mümkün.
Ama galiba zihniyeti değiştirmek de jeolojiyi değiştirmek kadar zor.
YORUMLAR
Yorum Yap