“İzmir Depremi Ortak Akıl Buluşması” kapsamında düzenlenen oturumlarda çok sayıda bilim insanı depremler ve yapılması gerekenler hakkında görüşlerini paylaştı. Günün ilk oturumunda Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nden Prof. Dr. Erdin Bozkurt, Prof. Dr. Bora Rojay ve Prof. Dr. Ahmet Cevdet Yalçıner ile Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi’nden Dr. Doğan Kalafat konuştu. Depremin yeryüzünün yaşadığına yönelik bir işaret olduğunu belirten uzmanlar, Anadolu coğrafyasının bugünkü şeklini almasının bölgede milyonlarca yıldır gerçekleşen depremler sonucu olduğunu hatırlattı. Coğrafyanın dünyadaki en aktif bölgelerden biri olduğuna değinilerek deprem ile yaşamanın öğrenilmesi gerektiğinin altı çizildi.
“Depremle yaşamayı öğrenemediğimiz için felaketler yaşanıyor”
Depremler sonucunda oluşan hasarların nedeninin yaşanan coğrafyanın iyi tanınmaması, yakın geçmişteki tarihinin ve geçirdiği evriminin iyi kavranmaması olduğunu ifade eden Prof. Dr. Erdin Bozkurt; “Ege Bölgesi’nde 30 yıldır yoğun bir çalışma yürütüyoruz. Kaz Dağları’ndan başlayıp güneyde Gökova Körfezi’ne kadar gidersek bölgenin çok sayıda diri faylar ile parçalandığını görüyoruz. Bu fayların sınırladığı tüm alanlar verimli ovalar. Aslında depremler bize bereketi getiriyor ama biz onunla yaşamasını öğrenemediğimiz için felaket olarak geri dönüşü oluyor. Jeotermal sistemler, maden oluşumları, verimli ovalar ve doğal güzellikleri ile Ege’nin kıyı şeridinin tüm zenginliklerini depremlere borçluyuz” dedi.
Kentin jeolojisi üzerine çalışılmalı
Ege kıyılarının politik durumundan dolayı karadaki fayların denizdekilerle veri eşleştirmesini yapamadıklarını belirten Bozkurt, şunları kaydetti: “Son depremden çıkan sonuçlara göre önerim, konuyla ilgili yapılan yasal düzenlemelere fay yasası ile yapı denetim sistemine zemin ve temel etütleri yapan jeoloji mühendislerinin dahil edilmesi. Aynı zamanda kentin jeolojisinin çalışılması. Kent jeoloji haritaları hazırlanması, fayların iyi tanımlanması, deprem üretme potansiyellerinin belirlenmesi, tarihi depremlerin tespit edilmesi, depremlerin tekrarlanma aralıklarının tahmin edilmesi. Kent imar planlarının ise buradan çıkacak sonuçlara göre revize edilmesi. Buradan çıkacak sonuçla, 1990 yılında yapılmış olan İzmir’in Deprem Senaryosu ve Master Planı’nın ivedi olarak güncellenmesi gerekmektedir.”
Fayları şehir içi alanlarda takip etmek için ciddi çalışmalar yapılmalı
İzmir’i oluşturan faylara bakıldığında özellikle şehri etkileyen kuzeydeki Karşıyaka-Bornova ile körfezin güney kısmını sınırlayan İzmir fayı bulunduğuna değinen Prof. Dr. Bora Rojay, bu fayların ötesinde alanı etkileyen Karaburun, Mordoğan, Seferihisar, Tuzla faylarının da İzmir de deprem üretebileceğini belirtti. Yapılan jeolojik çalışmaların yeterli olmayacağına değinen Prof. Dr. Rojay, “Fayların yüzeyde görebildiğimiz kısmı kontrolümüzde. Fakat şehir içi alanlarda bunu göremiyoruz özellikle İzmir fayını takip edemiyoruz. Güzelbahçe, Narlıdere ve Üçkuyular’ın altından geçen bu fayın devamı şehrin içine giriyor. Bu kısım için çok ciddi çalışmalar yapılmalı, zemin tanımlanmalıdır. Bu iş yapılırken diğer yer bilimleri dallarıyla entegre edilmelidir” ifadelerini kullandı.
İzmir Depremi yeni gerilimleri tetiklemiş olabilir
Depremin ve bölgenin sismolojik çerçevesini anlatan Dr. Doğan Kalafat, 30 Ekim İzmir Depremi sonucu oluşan hasarı zemin üzerinden değerlendirdi. Dr. Kalafat, “Sismik dalga kaya içerisinde girdiği zaman 1-2 saniye içinde oradan çıkar. Ancak yumuşak zemine girince daha uzun sürede oradan geçer ve bu da titreşimin uzun süre etki etmesine sebep olur. Yumuşak zemine girdiği zaman üzerindeki malzemeye mutlaka zarar veriyor. Bunu bilerek bir takım inşalar yapmamız gerekiyor” dedi. İzmir Depremi’nin bölgede yakın zamanda meydana gelen büyük depremlerle bozulmuş gerilme dengesini daha da arttıracağı ve dolayısıyla deprem üretme potansiyelini de arttığını hatırlatan Dr. Kalafat, yakın gelecekte orta büyüklükte deprem olabilme riskinin yükseldiğinin göz ardı edilmemesi gerektiğini belirtti. Deprem uzmanı; her an hazırlıklı ve bilinçli olabilmenin bütü ;nleşik afet yönetimi sistemi, risk yönetimi ve kriz yönetiminin topyekûn mücadelesi ile mümkün olabileceğinin altını çizdi.
“Deprem denizde, yıkım İzmir’de oldu”
30 Ekim günü depremin ardından denizde gözlemlenen olayları örnekleriyle anlatan Prof. Dr. Ahmet Cevdet Yalçıner, 1.9 metre yüksekliğine uzanan dalga seviyelerinin 2.5 kilometre kadar kıyıdan uzaklaştığını gözlemlediklerini anlattı. Prof. Dr. Yalçıner, “Deprem denizde oldu ancak yıkım İzmir’de oldu. Deniz tabanının çökmesiyle tsunami oluşturdu. Deprem deniz tabanında çökme yaratıyor ve su çökünce denize enerji geçmiş oldu. O potansiyel enerji kıyıya vurdu. Balıkçılar denizde su kabarcıkları görmüşler depremden bir saat önce. Yeryüzü size bir takım işaretler veriyor aslında. Yine de bunu bilimsel dayanaklarla güçlendirmek lazım. Biz doğal bir olay yaşadık ancak sonuçları bizi felakete götürmüş oldu.
Konut üretmeliyiz
“Mekansal Planlama ve Deprem Odaklı Kentsel Dönüşüm” konferansında konuşan İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nden Doç. Dr. Semahat Özdemir, mühendislik hizmeti almamış çok fazla yapı bulunduğunu ifade etti. Birçok kamu kurumu binasının da denetlenmesi gerektiğini belirten Özdemir, geçmiş yıllardaki yapı stoklarının yeniden hayata geçmesi gerektiğini söyledi. Özdemir, “Kiralık sosyal konutların üretilmesi kaçınılmaz” dedi. İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Prof. Dr. Handan Türkoğlu, gerçekleşen doğal afetlerin zaman içinde deneyim kazandırdığını anlattı. Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nden Prof. Dr. Murat Balamir, doğal afet durumlarında toplumda yerleşik kuruluş ve birimlerin temsilcileriyle platform kurulması gerektiğini ifade ederek kararların ortak akılla alınması gerektiğini belirtti. Bolu Abant İzzet Baysal &Uu ml;niversitesi’nden Doç. Dr. Binali Tercan ise kentsel dönüşüm hakkında açıklamalarda bulundu.
Ne kadar ilerledik?
“Afet ve Acil Durum Yönetimi: Koordinasyon, Eğitim, İlk Yardım ve Sağlık, Arama-Kurtarma, Geçici İskan, Hasar Tespiti, Ulaşım, İletişim” adlı konferansta konuşan Herkes için Acil Sağlık Derneği Başkanı Dr. Ülkümen Rodoplu, “İmar affı çıkıyor, evi ruhsat alamıyor, geçici ruhsat veriliyor. Hepimiz alkışlıyoruz. Ruhsat verene oy veriyoruz, sonra o bina çöküyor, içinde onlarca ölen var. Ama bir kişiyi canlı çıkardığımızda yine aynı politikacıyı alkışlıyoruz. Ne kadar ilerledik? 1994 yılında da aslında aynı şeyleri konuşuyorduk. Evet; yaptığımız iyi işler var, AFAD kurulduğunda çok heyecanlanmıştım. Gördük ki İzmir depreminde AFAD evet, birçok iyi iş yaptı ama bir yandan da 8 bin 700 arama kurtarma ekibi bölgede. 17 bina var. Yemesi içmesi barınması tuvaleti… Karışık bir tablo ile karşı karşıyayız. Bu tablodan umut çıkarmalıyız. Depremlerle ilg ili artık çok tecrübemiz var. Bireyler hazır değil, yıllardan beri çalışıyorum ama benim eşim de sarsıntı sırasında ne yapacağını bilmiyor. Kaç kişinin deprem çantası var? Kaç kişi sarsıntı sırasında nasıl davranacağını biliyor? Başımızın çaresine bakmayı öğreneceğiz. Binalar yıkılıyor. Bu bilinç başlarsa insanlar oturduğu binayı sorgulamaya başlar. Ruhsatı vereni de demokrasi sayesinde değiştirir. Kişisel eylem planı çok önemli” diye konuştu.
Yaşar Üniversitesi’nden Dr. Mauricio Morales Beltran, Bayraklı’da ve Samos’ta gerçekleşen yıkımlar üzerinden açıklamalar yaptı. Beltran, “Zemin katlarda dükkan yapılarak açık alanlar oluşturuluyor. Kolon kesme gibi uygulamalar yapılıyor. Bunun yerine perde duvarlar istiyoruz” dedi. İzmir Valiliği Kriz Yönetim Merkezi eski Müdürü Okşen Mersin Atikbay, İzmir’de gerçekleşen depreme dair bilgilendirmelerde bulundu. Ege Üniversitesi’nden Doç. Dr. Ninel Alver ise hasarlı binalarda yapılacak tespitleri anlattı. Acil Afet Ambulans Hekimleri Derneği Başkanı Dr. Turhan Sofuoğlu ise afetlerde acil müdahale yönetimlerinden bahsetti.
Stres düzeyimiz çok arttı
“Depremin Toplumsal ve Psikolojik Sonuçları” oturumunda açıklamalarda bulunan Sosyal Psikolog Prof. Dr. Melek Göregenli, “Stres düzeyimiz çok arttı. Hepimiz bu şehirde yaşıyoruz. Şu anda yapmaya çalıştığımız şey akıl üretme ve akıl verme çabası. Hepimiz bütün o mesleki bilgilerimizin işe yaramadığı bir süreç yaşadık ve yaşıyoruz. Belki de her şeye rağmen çok ağır olabilecek kötü bir olay yaşadık. Belki bir işaret olabilir hazırlanmaya bir an önce başlayabiliriz. Afet diyoruz ama deprem bir doğal olay. Afet haline getiren biz insanlarız. Artık kendi yarattığımız şehirler düşmanlarımız haline geldi. Evim bana düşman oldu gibi… Ev başımızı sokacak yerdir. Ev bu dünya ile kurduğumuz ilişkinin başladığı, ayağımızı bastığımız yerdir. Deprem diğer afetlerden farklı olarak gerçekten ayağımızı bastığımız yeri altımızda hareket ettiren ve belki de onu yok eden bir şey. Hepsinden çok daha farklı… 1999 depreminde 6 ay bölgede çalıştık. Biz insanız, korkuyoruz ve paniğe kapılıyoruz. İnsan zihni, başa çıkamayacağı şeyleri inkar ediyor. Bu depremdeki en büyük şansımız boş alanlarımızın olmasıydı. Kamusal alanlar konusunda doğru yerel politikalar izlenmesi… Eğer o alanları kapatsaydık çadır kuracak yerimiz bile kalmazdı. Kamusal alanlarımızı gözümüz gibi korumalıyız. İzmir, kent kimliğinin çok güçlü olduğu bir şehir… Bir haftada 500 tane gönüllü psikolog çalışmak istedi” dedi. Uzman Psikolog Dünya Polat ise krize psikolojik müdahalelere ilişkin açıklamalarda bulundu.