“Solda, ilerdeydi Ali Onbaşı,
Kan içindeydi yüzü gözü.
Bir süvari takımı geçti yanından dörtnala.
Kaçanı kovalamıyordu yalnız ulaşmak da istiyordu bir yerlere ve sadece kahretmiyor yaratıyordu da.
Ve kılıçların, nalların, ellerin ve gözlerin pırıltısı
ardarda çakan aydınlık bir bütündü.
Ali Onbaşı bir şimşek hızıyla düşündü ve şu türküyü duydu:
‘Dörtnala gelip uzak Asya’dan Akdeniz’e
bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benzeyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu, bu davet bizim.
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine bu hasret bizim…’
Sonra.
Sonra, 9 Eylülde İzmir’e girdik ve Kayserili bir nefer
yanan şehrin kızıltısı içinde gelip öfkeden, sevinçten,
Ümitten ağlıya ağlıya,
Güneyden Kuzeye,
Doğudan Batıya,
Türk halkıyla beraber seyretti İzmir rıhtımından Akdeniz’i.”
Bugün 3 Haziran, Türklerin ve tüm dünya halklarının anıt şairi Nazım Hikmet Ran’ın 59. ölüm yıldönümü.
Her büyük değerimiz gibi ona da hayatı cehennem ettik.
Vatanından uzakta “memleketim” diye diye öldü.
Ama o acıyı bal eğledi, altından sırmalar saçtı, o bizi ve bu toprakları çok sevdi.
Bu sevgisini tüm şiirlerinin her dizesinde, özenle seçilmiş her kelimesinde gösterdi.
Her şiiri muhteşem lezzettedir.
Ama onun “Kuvayı Milliye Destanı” (*) bambaşkadır.
Bursa Cezaevi’nde mahpusken 3 yılda yazmıştır.
Bir ulusun ellerini toprağa basıp ayağa kalkmasını anlatır.
İçinde insana dair her şey 32 kısım tekmili birden vardır.
Buraya aldığım bölüm ise 9 Eylül 1922’de İzmir’e şimşek gibi giren Türk ordusunu, Türk halkını anlatır.
Ustanın ölüm yıldönümü öncesinde de, 2 Haziran’da da İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, İzmir’in ve elbette ki Türkiye’nin kurtuluşunun 100. Yılı etkinlik programını açıklamak üzere bir toplantı yaptı.
Tunç Soyer konuşmasında umut aşıladı: “Şehrimizin kurtuluşunun bir asrı tamamladığı bu yıl, bizim için barışın 100 yıllık hikayesidir. İzmir’in kurtulduğu gün, 9 Eylül, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun başladığı gündür. Bu nedenle şehrimiz, Türkiye için aynı zamanda umudun yüzüdür. Bu yıl İzmir’in kurtuluşunun 100’üncü yılını büyük bir coşkuyla kutlayacak ve ardından Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılını karşılayacağız. Birinci yüzyıl, yaşadığımız tüm zorluklara rağmen barışın yüzyılı oldu. Hiç şüpheniz olmasın ki çocuklarımıza bırakacağımız ikinci yüzyıl da yine barışın yüzyılı olacak” dedi.
Başkan Soyer, 9-10-11 Eylül’de, iddiayla ‘Türkiye tarihinin en görkemli kutlamasını’ yapacaklarını söyledi ama detayları açıklamadı.
“Büyük Sürpriz var” diye de merakları artırdı.
Bir de bundan sonra artık sadece 9 Eylül’ün değil, Atatürk’ün İzmir’e geldiği ve Kordon’dan Akdeniz’i seyrettiği 10 ve 11 Eylül tarihlerinin de kutlanacağını söyledi.
ZAFER YOLU
9 Eylül öncesinde de, 24 Ağustos’ta Afyon’dan başlayacak Zafer Yolu etkinlikleri olacak.
Yürüyüşçüler tıpkı bir asır öncesindeki Kuvayı Milliye ordusu gibi o yolu İzmir’e kadar 14 günde yayan gelecekler.
Zafer Yolu üzerinde Afyon, Uşak, Turgutlu gibi pek çok kent ve kasabanın kurtuluşunu da birlikte kutlayacaklar.
Gerçekten de bu yıl yani 2022 yılı, Türkiye için çok önemli.
Bir asır önce emperyalizme karşı verilen milli mücadelenin kutlanması demek.
Soyer buna doğru bir tespitle barışın yüzyılı diyor.
Gerçekten de 9 Eylül 1922 sonrası bu topraklar barışa kavuştu.
Lozan ile tapusunu aldı, iktisat kongresiyle yolunu çizdi.
Tunç Başkan, 2023 Şubat’ında İzmir İktisat Kongresi’nin 100. yılını da büyük kapsamlı bir programla kutlayacaklarını vurguladı.
Onların dışında da çok sayıda 100. yıl etkinlikleri var.
Kemeraltı’ndaki Yemişçizade Konağı, Kurtuluşa dair bir anı evine dönüştürülüyor.
Televizyon habercisi Rıdvan Akar, 100. Yıl Belgeseli çekiyor.
Cumhuriyet Meydanı’na bir 100. Yıl taşı dikilecek.
Bayraklı’ya “En Büyük Zafer Barıştır” Anıtı yapılacak.
Pek çok panel ve sanat organizasyonları düzenleniyor.
Ben de toplantıda naçizane Nazım Hikmet’in Kuvayı Milliye Destanı ekseninde bir etkinlik önerdim, Tunç Başkan “projelendir getir” diye bana görev verdi!
İzmir ve Nazım Usta için elimden ne gelirse yaparım elbet.
Şimdilik onun o efsane şiirini yine buraya alarak yetinelim.
Ve Kuvayı Milliye Destanı son kısım:
“ Ve biz de burada bitirdik destanımızı.
Biliyoruz ki lâyığınca olmadı bu kitap,
Türk halkı bağışlasın bizi,
onlar ki toprakta karınca,
suda balık, havada kuş kadar çokturlar,
korkak, cesur, câhil, hakîm ve çocukturlar
ve kahreden yaratan ki onlardır,
kitabımızda yalnız onların maceraları vardır…”
(*) Kuvayı Milliye Destanı: Nazım Hikmet’in Kurtuluş Savaşımızı anlatan “Kuvayı Milliye Destanı” benzersiz özellikleriyle ilk ve tektir. Nazım Hikmet, 1939’da Bursa Cezaevinde başladığı epik uzun şiir “Kuvayı Milliye Destanı”nı 1941’de tamamlamıştır. Kuvayı Milliye Destanı’nı yazmak için Mustafa Kemal Atatürk’ün Büyük Nutku’nu iki kere okumuştur. Birçok şiirleri gibi bu destan da yasaklı şiirleri arasındaydı. Destanı 1968’de ilk kez ortaya çıkarıp yayınlayan edebiyat tarihçimiz Cevdet Kudret oldu. Bilgi Yayınevinde basıldı. Kuvayı Milliye Destanı 90’lı yılların ortasından itibaren Devlet Tiyatroları’nda Ergin Orbey yönetiminde uzun süre sahnelendi. Baykal Saran, Beyhan Saran, Bozkurt Kuruç, Rüştü Asyalı, Kerim Afşar, Çetin Tekindor, Cemil Özbayer gibi efsane oyuncular rol aldı. 2016’da Ayşe Emel Mesci farklı bir yorumla, Meyerhold tiyatro yöntemiyle Kuvayı Milliye’yi, Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde sahneye koydu.