Yüksek Seçim Kurulu, iptal ettiği İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinin gerekçeli karanını açıkladı. İzmir Barosu söz konusu gerekçeli kararı değerlendirdi.
İzmir Barosu’nun açıklaması şöyle :
Yüksek Seçim Kurulu’nun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinin iptaline dair vermiş olduğu gerekçeli karar, 22.05.2019 Çarşamba günü akşam saatlerinde açıklanmış bulunmaktadır. Baromuz yetkili kurullarında yapılan ilk inceleme neticesinde söz konusu gerekçeli karar değerlendirilmiş olup detayları daha sonra ayrıca belirtilmek üzere yurttaşlarımızın söz konusu karar hakkında hızlı bir şekilde bilgilendirilmesini sağlamak adına bu açıklamayı yapmak zorunluluğu ortaya çıkmıştır.
Söz konusu YSK kararının 250 sayfadan oluştuğu görülmektedir. Öncelikle belirtilmelidir ki, hiçbir çağdaş hukuk devleti yargı organında benzerine rastlanmayan bu söz kalabalığının esas nedeni, gerekçeli kararı, yine bu kararın adilliğini sorgulayacak esas merci olan yurttaşların bilgisinden kaçırmak isteğidir.
YSK verdiği kararla, tam kanunsuzluk halini esas alarak, sandık kurulu başkanlarının kamu görevlisi olmamaları nedeniyle seçimi iptal ettiğini bildirmektedir. Söz konusu gerekçe, hukuki dayanaktan yoksundur. Zira tam kanunsuzluk halinin oluşması için seçmen iradesinin sakatlanması gerekmektedir. Oysa seçim kurullarının yaptığı bir hatadan dolayı, bunda hiçbir kabahati olmayan seçmenlerin oylarını yok saymak, hukuken kabul edilemez.
Öte yandan karşı oylarda açıkça belirtildiği gibi, 754 sandık kurulu üyesinin kamu görevlisi olmadığı gerekçesi ile açıklanan bu karar, söz konusu sandıkların 750’sinde iktidar partisi AKP görevlileri/temsilcilerinin de bulunduğu halde ve bahse konu 754 sandığın hiçbirinde tutanaklara itiraz edilmemiş olmasına rağmen verilmiştir.
Dolayısıyla, sandıklarda kamu görevlisi bulunmaması, oy kullanan yurttaşların hatası olmadığı gibi, bu hatadan kaynaklanan bir nedenle seçmen iradesi de zarar görmüş değildir. Önceden belirlenmiş YSK içtihatlarına göre de, kamu görevlisi olmayan kurul üyelerinin sandıklarda görev alması, tek başına seçimin iptal nedeni sayılamaz.
Bu nedenle, YSK kararını hukuka uygun olarak değerlendirmek mümkün değildir. Bu durumun farkında olan Yüksek Seçim Kurulu çoğunluk üyeleri, birtakım başka ve yeni gerekçelerle verdikleri kısa kararın dışına çıkmışlardır. Gerekçeli kararda, 601 seçmenin kısıtlı oldukları halde oy kullandıkları, ayrıca 99 tutuklu ve hükümlü ile ölü 6 kişinin yerine oy kullanıldığının tespit edildiği belirtilmiştir. Söz konusu 706 kişinin durumu, YSK’nin iptal kararına gerekçe yapılmak istenmektedir. Ancak karşı oy yazılarında açıklandığı üzere, bu konu seçim iptal gerekçesi olarak 16 gün önce verilen kısa kararda kendine yer bulmamıştır. Dolayısıyla, kesin hüküm niteliğinde olan kısa kararı aşarak yazılan bu gerekçeler, hiçbir surette hukuki değildir ve verdikleri kararın hukuksuz olduğunu bilen çoğunluk üyelerinin minareye kılıf uydurma çabasının tezahürüdür. Karara, karşı oy veren üye Cengiz Topaktaş da, bu duruma işaret ederek yazdığı karşı oy yazısında “Çoğunluk görüşü olarak, sayım döküm cetvelleri ve tutanaklardaki usulsüzlüklerin de bir iptal sebebi olduğu belirtilerek gerekçeli karar oluşturulmuş ise de; yapılan müzakereler sırasında bu durum bir iptal sebebi olarak belirlenmemiş olup, bu nedenle de kısa karara seçimin iptal sebebi olarak sadece sandık kurullarının kurulmasındaki usulsüzlükler derç edilmiştir. İptal sebebi olarak belirlenmediği kısa karardan da anlaşılan bir konuda, karşı oy gerekçesi yazmaya gerek görülmemiştir” açıklamasında bulunmuştur.
YSK’nin benzeri durumlarda ve özellikle sandık kurulu başkanlarının kamu görevlilerinden oluşmadığı itirazının yapıldığı yerlerde verdiği yeni tarihli aksine kararlar, ülkemizde hukuk güvenliğinin artık tam manasıyla ortadan kalktığını göstermektedir. Bir başka karşı oy yazısında YSK Başkanı Sadi Güven bu duruma işaret etmiş ve “Yüksek Seçim Kurulu Mustafakemalpaşa İlçesinde sandık kurulu başkanının ‘Belediyede çalışan müdür ve müdür yardımcılarından oluştuğu bu durumun tam kanunsuzluk hali olduğu ve bu sandıklarda seçim iptali söz konusu olduğu halde seçim sonuçlarının değişeceğini belirterek seçimin iptali ile yenilenmesi’ iddiası üzerine sandık kurulu başkanının çalıştığı kurumun niteliği ile ilgili değerlendirmeye girmeden sandık kurullarının teşkiline ilişkin itirazın Yüksek Seçim Kurulu’nun 2018/1105 sayılı seçim takvimine göre 02 Mart 2019 tarihinde kesin olarak karara bağlanması nedeniyle tam kanunsuzluk iddiasına ilişkin talebin reddine karar vermiştir” açıklamasında bulunmuştur.
Durumun vehameti, aynı üyelerden müteşekkil YSK’nin, birkaç gün arayla tamamen farklı bir kararı, hiçbir yeni makul gerekçe üretmeden verebilmesindendir.
Özetle belirtmek gerekirse, “Sandık kurullarının usulsüz oluşması, tam kanunsuzluk halini oluşturmaz. Sandık kurullarının kuruluşuna ilişkin işlemlerin kesinleşmesinden sonra, bu kuruluşa karşı yapılacak itirazlar, seçimden sonra o seçimlerin iptali için tek başına bir itiraz sebebi olarak ileri sürülemez.”
YSK’nin kısa kararında sandık kurullarının kuruluşu ile ilgili gerekçelendirme yapılmasından sonra bu gerekçenin hukuken geçerli olmadığı bir şekilde anlaşılmış olacak ki, kısa karar aşamasında kurulda üzerinde mutabık kalınmayan birtakım yeni nedenler, gerekçeli karara eklenmiştir.
“Anayasa ve Uluslararası Sözleşmeler ile koruma altına alınan temel bir hakkın kullanılması sırasında uyulması gereken kurallara aykırı davranılması halinde, somut olayla ilgili olarak yapılacak olan değerlendirmede; hakkın özünün korunması ve normun yorumunun, gerçekleşmesi beklenilen amaçla uyumlu olması gerekir. Asıl olan, temel bir hakkın korunması olup hakkın kullanılmasına ilişkin belirlenen usul kuralları hakkın güvenli bir şekilde kullanılmasını temin eden araç niteliğindedir”. Bu nedenle sandık kurulu üyelerinin kamu görevlisi olmadığı gerekçesi ile ve bu iddia gerçek olsa dahi hiçbir şekilde seçimin neticesine etkisi olmamışken, seçimin iptali kararı vermek, kabul edilemez.
Üye Cengiz Topaktaş’ın , yerinde olarak ifade ettiği gibi, “Seçmenlerin sandık kurulunun oluşumuna itiraz etmeleri ve sandık kurulunun nasıl oluşturulduğunu bilmeleri mümkün değildir. Seçmenler Anayasa gereğince kendilerine tanınan seçme hakkını kullanarak oy vermişlerdir. Sandık kurulunun oluşumunda bir hata varsa, bunun sorumluluğu seçmenlere yüklenemez.” YSK, verdiği kararla seçmenlerin kararının önüne geçmiş ve siyasal erk tarafından yapılan baskı ve yönlendirmeler neticesinde halk iradesini açıkça gasp etmiştir.
Yine YSK üyesi Kürşat Hamurcu’nun ifadesi ile “Sandık kurulu başkanının kamu görevlisi olmadığı sandıklarda, sandık başı işlemlerine, itiraz edenin temsilcisi olan siyasi partili üye dahil hiçbir kimsenin itirazı vuku bulmamıştır.
Sandık kurulunca tutulan tutanaklar, hiçbir itirazî kayıt ileri sürülmeksizin birlikte imza altına alınmıştır. Bu sandıklarda kamu görevlisi olmayan sandık kurulu başkanının, seçmenin oyunu yönlendirdiği, değiştirdiği veya etkilediği yönünde, aynı sandık kurulunda görevli olan beş siyasi partili sandık kurulu üyesinin herhangi bir şikayeti veya itirazı olmamıştır.
Sandık kurulu başkanının kamu görevlisi olmadığı sandıklarda, oy kullanan seçmenin oyunun, hangi neden ve gerekçeyle geçersiz sayılması gerektiğine ilişkin, itiraz eden tarafından hiçbir somut kanıt ve belge sunulmamıştır. Seçim hukukuna egemen olan serbest, genel oy, eşit, tek dereceli, gizli oy, açık sayım ve döküm ilkelerinin hangisinin kamu görevlisi olmayan sandık kurulu başkanı tarafından ihlal edildiği, hiçbir şekilde ortaya konulmamıştır.” İktidar partisi üyesi sandık görevlilerinin hiçbir usulsüzlük başvurusunda bulunmadığı sandıklarda, seçmene yüklenemeyecek hataları öne sürerek seçimleri iptal etmek, adalet kavramına uzak ve hukuku yalnızca siyasetin bir aracı olarak gören kimselerin verebileceği hükümler olup bağımsız bir yargı kararı olarak görülemez.
Kısa kararda yer verilmeyen ancak gerekçeli kararda seçimin iptal sebebi olarak gösterilen hususlar, 18 sandıkta sayım döküm cetveli bulunmadığı, 90 sandıkta sayım döküm cetvellerinde sandık kurulu üyelerinin imzasının bulunmadığı, ölen seçmenin yerine 6 kişinin, tutuklu ve hükümlülerin yerine de 99 kişinin oy kullandığı ve 601 kısıtlı seçmenin oy kullandığı başlıklarında toplanmaktadır.
Üye Yunus Aykın’ın karşı oy yazısında açıkça ifade ettiği gibi, “Yüksek Seçim Kurulu’nun 6 Mayıs 2019 tarihinde yapılan toplantısında itiraz eden Adalet ve Kalkınma Partisi’nin seçimin iptali için ileri sürdüğü sebeplerden, sandık kurulu başkanlarının 298 sayılı Kanunun 22. maddesine aykırı olarak belirlendiği ve bu durumun da seçim sonuçlarına müessir olduğu iddiası dışındaki sebepler kabul edilmemiştir. Toplantı dağılmadan hazırlanıp anında açıklanan kısa kararda, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin, sandık kurullarının Kanuna aykırı oluşturulduğu ve bunun da seçim sonuçlarına müessir olduğu gerekçesiyle iptal edildiği ilan edilmiştir.
Kısa karar, hüküm niteliğinde olup, gerekçeli kararın hükümle uyumlu olması gerekir.
Gerekçeli karar, açıklanan hükmün gerekçelerinin gösterilmesinden ibaret olup, gerekçeli kararda hükmün dayandığı sebepten farklı sebeplere dayanılması, ilan edilen hükmün hem muhalif kalan üyeler hem de ilgililer tarafından denetlenmesini zorlaştırır.” Dolayısıyla kısa karar kesin hüküm niteliğindedir ve burada değinilmeyen yukarıdaki unsurları, gerekçeli kararda belirtmek hiçbir surette hukuki değildir. Ancak yine de belirtmekte yarar vardır ki, gerekçede usulsüz olarak değinilen sayım döküm cetvelinin 18 sandıkta var olmaması, seçimin iptali için bir neden olamaz. Zira bu cetveller sandık sonuç tutanağına itiraz edilmediği müddetçe önem taşımamaktadır. Cetvellere itiraz edildiği takdirde, oyların tekrar sayılması da ayrıca mümkündür. Benzer şekilde 90 sandıkta sayım döküm cetvellerinin imzasız oluşu, seçim neticesini etkilememiştir. Bu nedenle olsa gerek, gerekçeli kararda bu durum kabul edilmiş ancak zoraki bir yorumla “… Sayım döküm cetvellerindeki bu eksiklik tek başına seçim sonucuna müessir olmamakla birlikte, sandık kurulu başkanlarının kanuna aykırı biçimde belirlenmesi ile birlikte değerlendirilmiştir” şeklinde açıklanmaya çalışılmıştır. Bu yoruma katılmak hiçbir gerçek hukukçunun yapmayacağı bir hatadır. Zira tek başına seçim sonucuna müessir olmayan bir olaydan ötürü, bu sebebe dayalı olarak yapılan itirazın olağanüstü itiraz kapsamında incelenemeyeceği açıktır. Tam kanunsuzluk haline uymayan hukuki eksiklikleri bu tür zoraki ve usul yönünden hatalı ek gerekçelere bağlamak, YSK üyelerinin verdiği kararın siyasi olduğunun açık bir göstergesidir.
601 kısıtlı şahsın oy kullanması, haklarında kısıtlama kararı kesinleşenlere ait bilgilerin, kararı veren mahkemelerce UYAP sistemine girilmemesi nedeniyle Adalet Bakanlığınca gönderilen listelerde ismi yer almayanların, sandık seçmen listesinde oy kullanabilir durumda görülmeleri nedeniyle ortaya çıkmış bir durumdur. Bunda seçim kurullarına yüklenebilecek bir kusur yoktur. Ölen 6 kişinin ve tutuklu/hükümlü 99 kişinin yerine oy kullanılması ise toplam seçmen sayısının 10.560.963 olduğu İstanbul ilinde, seçim sonucunu etkileyecek bir hata meydana getirmemektedir.
Tüm bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, Yüksek Seçim Kurulu ancak 16 gün bekleyerek açıklayabildiği kararında, hukuki bir gerekçe ortaya koyamamıştır. Kesin hüküm niteliğinde olan kısa kararının arkasında duramayan YSK, görülmektedir ki bu süre zarfında yeni gerekçeler aramış, ilk kararında gündeme getirilmeyen konuları gerekçeli kararına eklemiş ve bu nedenle açık şekilde milletin kendisine verdiği yargı yetkisini kötüye kullanmıştır.
YSK’nin verdiği bu karar, önümüzdeki yıllarda hukukun yüz karası olarak hukuk fakültelerinde ders olarak okutulacak cinstendir. Bu kararı veren “yargıçlar” tarih önünde kendilerine biçilmiş rolü oynamış ve önlerine gelen fırsatı teperek, sonraki nesillere açıklayamayacakları bir hukuk garabetinin altına imza atmışlardır.
Karara karşı oy veren Yüksek Seçim Kurulu üyeleri başta olmak üzere, kısa karar açıklandıktan bu yana, yasaların kendilerine yüklediği görevleri layıkıyla yerine getiren tüm hukukçuları kutluyoruz. Bu ülkenin yetiştirdiği bağımsız, fikri ve vicdanı hür meslektaşlarımızla gerçek bir hukuk devletini yaratacağımız günler yakındır. Millet iradesinin tecelli edeceği 23 Haziran seçimlerinde yurttaşlarımızın “Tarih önünde hükümsüz” olduğunu ilan ettiğimiz bu “kararı” tarihin çöplüğüne yollayacaklarına inancımız tamdır. Söz konusu hukuk garabetini yaratan kimseler ise verdikleri bu kararın utancını ölene dek boyunlarında taşıyacaklardır.