İzmirli tarihçi, gazeteci Hasan Tahsin sosyal medya hesaplarında kent üzerine dikkat çekici bir yazı yayınladı.
İşte Hasan Tahsin’in mutlaka okunması gereken o yazısı:
Kadifekale Yangını’nın anımsattıkları
“Yaz” dediniz yazıyorum. Hakaret etmeme şartıyla her türlü düşünceye saygıyla karşılık vereceğime de emin olunuz. Bu satırlarımda ne herhangi bir kişi ne de özellikle “bir dönem” hedefimde değil. Amacım, İzmirli “egemenlerin” asırlardır dikkatini çekmeyen ama İzmir tarihi açısından önemi de tartışılmaz olan bir bölge.
Bir bölge ve yenemediği makus talihi.
Ben de o bölgenin çocuğuyum. Hala kendimi o bölgeye ait hissediyorum. Ama ne elimden bir şey geliyor ne de “gücü olanların” dikkatini çekemiyorum.
Fanatik derecede İzmirliyim. Evrenseli ve ulusalı takip ediyorum ama, artık çoğunlukla yerel kalıyorum. Çünkü benim İzmir’im, sıradan bir kent değil. Sadece “bir özelliği” olan bir yerleşim alanı da değil. Aslında İzmirim, hem evrensel, hem ulusal hem de yerel bir kent. Yaşı belki de 10 bin. Roma öncesini de sonrasını da, erken Hristiyanlığı da, Bizans’ı da, göçleri de, şövalyeleri de, akıncıları da, beyleri de, ağaları da, paşaları da görmüş. Onca millet hem savaşmış hem kardeşçe yaşamış.
Doğudan gelen göçleri tutmuş, batıdan gelen rüzgarla yoğurmuş ve İZMİRLİ yapmış. Bu hiç değişmemiş.
Bir gün Çaka Bey gelmiş, yamaçlarına kurulmuş.
Kıyı ile yamaç işte o günden beri kah savaşarak kah rakip olarak ama birlikte hep yaşamış. Genellikle kıyı “kazanmış” yamaçlar o kadar kazanamamış.
Ama taa İskender’den ve gördüğü rüyadan beri o yamaçlarda hep insanlar olmuş. Koca depremler de yaşamışlar, işgaller de, yağma ve talanlar da.
Katliamlar da görmüş İzmir, devrimler de.
Sonra Osmanlı hüküm sürmüş.
Tüm inançlar yanyana yaşamayı öğrenmiş belki de acılarından!
Asırlar geçmiş Cumhuriyet ilan edilmiş.
İzmir yine kıyı ve yamaç olarak yaşamış durmuş. Ama makus talihinden kurtulamamış yamaç İzmir.
Kabul etmek belki zor… Kıyıda doğup büyüyenler, hele yamaçlara da çıkmamışsa bilememişler ne olup bittiğini.
Oysa o yamaçlarda uygarlıkların kültür yansımaları da olmuş.
Yamaçlardan kıyılara bakan koca tiyatro, stadyum, kale mesela.
Ve o stadyumda katledilen İzmir’in azizleri.
Hıristiyan aleminin büyükleri. Erken Hıristiyanların çektiği zulümleri anlatan tüneller. Yamaçları kıyıyla birleştiren Agora… Asırlar geçtikçe, binalar belki değişmiş ama kaderler aynı kalmış galiba.
Dünden bugüne kimler kahraman kimler hain tam olarak belki bilinmez. İzmir’i yönetenlerin iyi niyetlerini de sorgulamıyorum dünden bugüne bu yazımda.
Ama bir şeylerin dünden bugüne epey yanlış gittiğini rahatlıkla söyleyebilirim.
Kadifekale’nin imar ve iskan açısından son 100 yıldaki talihsizliklerini uzmanlar tabii ki biliyor, seçim zamanlarında adaylar da dikkat çekiyor. Ama makus talih bir türlü yenilmiyor.
Sadece sakince düşünüyorum da, yaşım 51.
Kireçlikaya’dan Altınpark’a 6 yıl boyunca gittim geldim. Şehit Fethibey Lisesi’nde hem ortaokul hem de lise okudum. 1980-1985 arası her gün gittim geldim. Şimdi yıl 2019. Gidin ve aynı güzergahı izleyin, değişen hiç bir şey yok. Yollar, evler, sokaklar aynı. Eskime dışında, sakinlerinin değişmesi dışında umut veren bir şey yok.
Basmane’den başlayarak yukarıya doğru her metrekare, bu kentin öz tarihi olmasına, çok söz edilmesine rağmen kayda geçen bir değişim yok. 1980’de başlayan Kadifekale restorasyonları hala devam ediyor mu bilmiyorum. Geçen dönemlerde başlatılan Tiyatro ve Stadyum çalışmaları devam ediyor mu bilmiyorum.
Basmane, Altınpark, Faik Paşa, Anafartalar, Agora yıllardır güya hep gündemde, ama ne turistler rahatlıkla gezebiliyor ne de kentsel boyutta bir politik uygulama yapılabiliyor.
Geçen dönemde ciddi kamulaştırmalar, yıkımlar, ağaçlandırmalar yapıldı ama bir türlü güvenlik sağlanamıyor. Büyükşehir Belediyesi’nin başkanından itfaiye erine gayretine beş yıl boyunca şahit oldum. Lakin saçma sapan politik ayrışmalar, özellikle devlet kurumlarını saran cahil ve dinci bakış açıları İzmir’i İzmir yapan tüm tarihsel farklılıkları yok ediyor her an.
Açık söyleyim, Altay mahallesindeki heyelan günlerini hatırlayanınız vardır. Özellikle 2002-2006 arası o bölgelere dadanan sinsi bir söylentiyi anlatayım size şimdi.
Bu söylentileri ekranda dile getirdiğimde hem zamanın başkanları hem emniyet müdürleri hem valileri hem de o zamanın “büyük gastecileri” beni “adam” yerine bile koymazdı.
Keşke yanılsaydım!
İddia ediyorum! Kadifekale altından Damlacık’a kadar olan bölge de, adı sürekli değişen ve ilk çıkışı “Roma teras evleri” olan bir hayalet proje vardı.
Tiyatro alanında arkeolojik çalışmalar yapılmaya başlandığından beri, kamulaştırma dışında kalmış ama bu alana yakın yerleşimlere, ellerinde çanta dolusu paralarla gidip, evleri almaya çalışanlar kimlerdi mesela?
Bir süre önce, başkan danışmanlığımın son aylarında, o bölgede oturan bir aile babası bana ulaştı. Anlattıkları kanımı dondurdu. Ben de derhal ilgili müdürlüklere haber verdim. Genel Sekreter Buğra Gökçe’nin de hassasiyetiyle o vatandaşlarla yakından ilgilenildi. Ben de gittim bölgeye, tek tek görüştüm yurttaşlarla. Olay şuydu: Kimliği belirsiz adamlar, tek tek evlerin kapısını çalıp, belediyenin kendilerini ortada bırakacağını, paralarını alamayacaklarını, uğraşmamaları için kendilerine satmalarını istiyordu.
Benzer girişimler Basmane Oteller Sokağı ve civarında da vardı. İstanbul’lu bir otelci ve İzmirli işbirlikçileri bu otelleri satın alıp “turizm merkezi” yapacaklardı. Hatta pek çok ünlünün Basmane ve üst tarafta, metruk sayılabilecek evleri aldırdığını öğrenmiştim.
Peki amaç ne?
Şöyle düşünün, iç körfeze gemiyle girdiğinizde, güvertede kafanızı sağa çevirdiğinizde göreceğiniz muhteşemliği hayal edin. 15 bin kişilik antik tiyatro, yanında stadyum ve Damlacık’a doğru antik Gymnasium ve kutsal ayazma… Şimdi düşünün, aralarda süper villalar, teras hoteller, moteller fena mı olur?
Tabii olmaz…
Ama İzmirli de havasını alır, evrensel ve ulusal vahşi kapitalistler bir güzel ham yapar!
Bugünkü yangınların çıkışı tam 30 yıl önceye dayanıyor.
Bir zamanlar İzmir’de zengin olup, Osmanlının, kendi halkının çıkarları aleyhine dağıtığı ayrıcalıklarla abad olanlar, yarım kalan hesaplarını tamamlama gayretinde. Bu çıkar odakları geçen yüzyılda İzmir’in kadim halklarını da birbirlerine düşürmüştü ki, bu konu da karanlıkta!
İzmir’i “yaşamayı” bilememiş bürokrasi ve sermaye sayesinde son 30 yılda büyük adımlar atıldı. Bence tehlike kapıda!
Bakalım bundan sonra neler olacak?
Ha sakın “olmaz olmaz” demeyin… Olmayacak dediğimiz ne varsa olmuyor mu sanki?
Şu içi boş romantizmleri bırakıp, birlikte düşünmeyi başardığımız gün İzmir’e, binlerce yıllık hakkını da teslim edeceğiz!
Lütfen paylaştığım fotoğrafa iyi bakın. Orada gördüğünüz ateşlere rağmen dalgalanan ay yıldızlı bayrağımıza borçlarımızı da unutmayın!
NOT: Gaziemir Meselesi bir daha ki “kelama” kaldı.