İzmir Barosu üyesi avukatlar 8 Mart Dünya kadınlar günü nedeniyle İzmir Barosu önünde toplanarak Kıbrıs Şehitleri Caddesi’nde cübbeli yürüyüş gerçekleştirdiler. Yürüyüş sonunda yapılan basın açıklamasında kadınların çalışma alanlarında, istihdamda, karar alma mekanizmalarında, nüfusları oranında temsil edilmediği vurgulanarak “işte o yüzdendir ki kadınların eşit ve özgür bir dünya mücadelesi bugün de hız kesmeden devam ediyor” denildi.
İzmir Barosu Genel Sekreteri Av. Perihan Çağrışım Kayadelen tarafından okunan basın açıklamasında Dünya Ekonomik Forumu’nun, 144 ülkede yaptığı araştırma sonucu hazırlanan Küresel Cinsiyet Eşitsizliği 2017 yılı raporuna göre Türkiye’nin 131. sırada olduğu vurgulanarak bu durumun ülkemizde kadın erkek eşitliği olmadığının en somut göstergesi olduğu ifade edildi.
Basın açıklamasını okuyan Av. Perihan Çağrışım Kayadelen bu eşitsizliğin yarattığı en yakıcı sorunun kadına yönelik şiddet olarak ortaya çıktığını söyleyerek 2018 yılında, Türkiye’de erkekler tarafından, 440 kadının öldürüldüğünü,188 kadının cinsel tacize, 61 kadının tecavüze uğradığını dile getirdi. Yine aynı dönemde 347 çocuğun erkekler tarafından istismara uğradığını söyleyen Kayadelen, aralarında kız çocuklarının da bulunduğu 516 kadının ise seks işçiliğine zorlandığını söyledi. Kadınların eve mahkûm edilerek uğradığı ekonomik şiddetin ise herhangi bir istatistiği olmadığını söyleyen Av. Perihan Çağrışım Kayadelen “gün geçmiyor ki evde, sokakta, okulda, işyerinde kadınlar şiddetin herhangi bir türüne maruz kalmasın!” dedi.
Devletin görevinin kadınları, şiddet ve ayrımcılığa karşı korumak, kadın erkek eşitliğini sağlamak olmasına karşın devleti yönetenlerin bu görevi yerine getirmediğini söyleyen Av. Perihan Çağrışım Kayadelen yetkililerin tam aksine her gün kadın erkek eşitsizliğini körükleyen hukuka aykırı açıklamalarda bulunduklarını söyledi.
İzmir Barosu’nun 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü Açıklaması şöyle
Bugün 8 Mart 2019 kadınların erkek egemenliğine karşı eşit ve özgür bir dünya yaratma mücadelesinin miladı sayılan 1857 yılından bu yana 162 yıl geçti. Ve bugün hala Dünya nüfusunun % 50 sini ve toplam işgücünün üçte ikisini oluşturan kadınlar, dünya gelirinin sadece % l0 una ve tüm mal varlığının % 1 ine sahipler. Tüm dünyada çalışma alanlarında, istihdamda, karar alma mekanizmalarında, nüfusları oranında temsil edilmiyor kadınlar. İşte o yüzdendir ki kadınların eşit ve özgür bir dünya mücadelesi bugün de hız kesmeden devam ediyor hala.
Ülkemiz açısından baktığımızda ise durum daha da içler acısı. Dünya Ekonomik Forumunun, 144 ülkede yaptığı araştırma sonucu hazırlanan Küresel Cinsiyet Eşitsizliği 2017 yılı raporuna göre Türkiye endeks sıralamasında 131. Sırada. Yani ülkemizde kadın erkek eşitliği YOK! Türkiye’de kadınlar, ev içi bakım emeğini üstlenmek zorunda bırakılarak, işgücü piyasasının tüm yükünü ücretsiz olarak üstlenmiş durumdalar.
Ülkemizdeki bu eşitsizliğin yarattığı en yakıcı sorun ise kadına yönelik şiddet olarak karşımıza çıkıyor. 2018 yılında, Türkiye’de erkekler tarafından, 440 kadını öldürüldü,188 kadın cinsel tacize, 61 kadın tecavüz uğradı. 347 çocuk, erkekler tarafından istismara uğradı ve aralarında kız çocuklarının da bulunduğu 516 kadın, seks işçiliğine zorlandı. Kadınların eve mahkûm edilerek uğradığı ekonomik şiddetin ise herhangi bir istatistiği yok. Gün geçmiyor ki evde, sokakta, okulda, işyerinde kadınlar şiddetin herhangi bir türüne maruz kalmasın!
Başta, Anayasa olmak üzere uluslararası sözleşmeler ve yasalara göre devletin görevi; kadınları, şiddet ve ayrımcılığa karşı korumak, kadın erkek eşitliğini sağlamak iken ne yazık ki devleti yönetenler bu görevi yerine getirmediği gibi, her gün kadın erkek eşitsizliğini körükleyen hukuka aykırı açıklamalarda bulunuyorlar.
İstanbul Sözleşmesi’nin imzalanmasının üzerinden geçen 7 yıla rağmen siyasi iktidar tarafından bu yönde etkili tek bir adım atılmadı hala.
Siyasette temsil oranındaki durum, 31 Mart 2019′ da yapılacak yerel seçimlerdeki kadın aday sayısı gerçekliğimizi ortaya koymaktadır.
Dahası, imzalanan sözleşmelere rağmen yapılan açıklamalar siyasi iktidarın ve her düzeyde kamu görevlisinin niyetinin “eşitlik” olmadığını gözler önüne serer gibidir. İşte birkaç örnek:
• 2016 yılında kurulan “TBMM Boşanma Komisyonu’nun hazırladığı raporda, kadının korunması anlayışının terk edilerek boşanmaların önlenmesi amacıyla bir dizi tedbir ortaya konulması;
• TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu üyesi bir milletvekilinin Şubat 2016’da komisyonda yaptığı konuşmada LGBTİ+ yurttaşların varlığını “toplum için oluşabilecek en büyük tehditlerden biri” olarak adlandırması;
• Kamuoyu önünde yürütülen nafaka tartışması;
• 6284 Sayılı Yasaya dair tartışmalar;
• Cinsel saldırı sonrasında yapılan evliliklere ilişkin af tartışmasıyla, ayrımcı söylemin adeta resmi söylem haline getirilmesi,
• Siyasi söylem ve eylemleri, neredeyse Diyanet İşleri Başkanlığı’nın açıklamalarının belirliyor olması;
• Eğitimin her kademesinde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği projesi ve tutum belgesindeki hedeflerden, hem MEB tarafından hem de YÖK tarafından toplumsal değerlerimizle uyuşmadığı gerekçesi ile vazgeçilmesi;
• Önceki dönem başbakanı ve önümüzdeki yerel seçimler için İstanbul Belediye Başkanlığına aday olan birinin, iyi evliliğin sırrını “itaat et rahat et” olarak açıklaması;
• Erken yaşta ve zorla evliliklere dair af tartışmasının sürekli gündeme getirilmesi;
• Son yıllardaki Trans Onur Yürüyüşünün ve İstanbul LGBTİ ve Onur Yürüyüşünün çok sayıda tehditle ve polis saldırısıyla karşılanması, aktivistlerin darp edilerek gözaltına alınması;
• Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi yani kısaca İstanbul Sözleşmesi’nin Türkiye’de nasıl uygulandığına ilişkin raporda “Türkiye’de kadına yönelik şiddete ilişkin durumun karmaşık bir tablo sunduğunu, ilerlemeye yönelik bulguların, endişe verici sebeplerle bir arada var olduğu” tespiti;
• Yargıtay Başkanının nafakayla ilgili cinsiyetçi ve ayrımcı sözler sarf ediyor olması;
Sadece gündem başlıklarıyla bile 131. sıradaki yerimizi doğrulayan ve siyasi iktidarın samimiyetsizliğini ortaya koyan vahim göstergelerden sadece birkaç tanesi.
Şimdi biz, İzmir Barosu olarak; 8 Mart vesilesiyle siyasi iktidardan, göstermelik imzalar atmak yerine, bu alandaki tüm kamu kurumları ve kadın örgütleriyle işbirliği yaparak kadına yönelik şiddete ve cinsiyet ayrımcılığına dair tüm etkin ve uygulanabilir önlemleri almasını talep ediyoruz.
İzmir Barosu olarak dün olduğu gibi bugün de Kadın Hakları Merkezimizle ve tüm meslektaşlarımızla itaat etmeyen, direnen ve mücadele eden kadınların yanında olacağımızı, haklarımızın ve hak ihlallerinin takipçisi olmaya devam edeceğimizi duyururuz.
Yüzyılları alan mücadele ile ülkemizde ve dünyada birçok hak elde etmiş ve eşitlik mücadelesiyle insanlık tarihinde ışık olmuş tüm kadınlarımızın 8 Mart Dünya Kadınlar gününü kutluyoruz.