CHP Yüksek Disiplin Kurulu Üyesi ve İzmir Milletvekili Mahir Polat, “Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu bence Türkiye’yi bu tarihsel dönüşümünde, bu tarihsel yolculuğunda önemli bir dönüm noktasında taşıyabilecek tek lider. Demokratik olgunluğu, kişiliği, yaptıkları, şeffaflığı ve duruşuyla Kemal Kılıçdaroğlu bunu ispat ediyor. Genel Başkanımız Kılıçdaroğlu İzmir İkinci Bölge’den milletvekilimiz. İzmir’den çıkıp Cumhurbaşkanı olması bizim için kutsal bir olay. Yani Türkiye Cumhuriyeti’nin bir sonraki Cumhurbaşkanı İzmir’den olacak” dedi.
KEREM YEĞİNBOY/EGELİ GAZETE
Son yıllarda İzmir çevre sorunlarıyla sürekli gündemde. özellikle de sit ve yeşil alanların imara açılması ya da maden faaliyetleri için feda edilmesi sıradan hale geldi. TBM Çevre Komisyonu üyesi bir İzmir Milletvekili olarak bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Önce kentimle ilgili bir değerlendirmeyle başlamak isterim. İzmir kenti öyle kolay teslim olan, öyle her söylenene “tamam” diyen bir kent değil. Bu kırsalında da böyle kent merkezinde de böyle. İzmir’i yönetenler özellikle yerel yönetimler İzmir’i ranta kapatmışlar. Uzun yıllardır İzmir hem arsa rantına hem de doğa katliamıyla oluşacak vahşi madencilik rantına kapanmış durumda.. Halk da bu anlamda örgütlü. Fakat biliyorsunuz yasalarımızda birçok şey değişti. Birçok izinlerin Çevre ve Şehircilik Bakanlığına kaydırılmasıyla birlikte kentin de ranta açılma girişimlerine tanık oluyoruz. Bakıyorsunuz belediye ruhsat vermiyor. Adam gidiyor, Çevre ve Şehircilik Bakanlığından alıyor. Halk bir şekilde ÇED ile mücadele ediyor. Biz oldukça örgütlü bir çevre mücadelesinin içinde bulduk kendimizi İzmir’de. “Kalkacağım mıcır tesisi yapacağım, taş ocağı yapacağım” dendiği zaman İzmir’in bütün kırsalı ayağa kalkabiliyor. Tire’de de aynı mücadele devam ediyor. Bergama Kozak’ta da aynı mücadele var. Kirazda da çevre mücadelesini görebiliyorsunuz. Bu anlamda toplumsal duyarlılığı yüksek bir kentte milletvekili olmak ve çevre komisyonu üyesi olmak benim için keyif verici bir durum.
Ne yazık ki Türkiye genelinde çevre, tahrip edilecek en kolay para kazanılabilecek alan olarak görülüyor. Bizim sürdürülebilir bir madencilik hedefimiz var. Gelecek nesillerimize Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında bırakacağımız miraslarından birisi de doğal kaynaklarımız, madenlerimiz.
Çevreye zarar vermeden, gelecek nesilleri de düşünerek bir madenciliğe, bir çevre düzenine ihtiyacımız olduğunu biliyoruz. Bununla ilgili de partimizin Ali Öztunç koordinasyonunda CHP’nin Doğa Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı var. Öztunç’un takdirle izlenmesi gerektiğini düşünüyorum.
SORU ÖNERGELERİMİZ CEVAPLANMIYOR
Elinizde İzmir’de verilen ÇED raporları, maden ruhsatları ve çevrenin durumuyla ilgili rakamlar var mı?
Rakamları sorduğunuz zaman cevap alamıyorsunuz. Dolayısıyla bizim bir rakam, bir istatistik üzerinden konuşmamız da mümkün değil. Çünkü elimizde veri yok. Veriye nasıl ulaşabilirsiniz? Cumhurbaşkanlığı CİMER’e yazarak bilgi isteyebiliyorsunuz. Başvuruyoruz, ilgili bilgiler yok. Bir de ilgili bakanlıklara soru önergeleri veriyoruz. Maalesef bakanlıklar bu soru önergelerinin büyük bir çoğunu cevaplamıyorlar. Elimizde de sağlıklı veriler oluşmamış oluyor.
İNSAN SAĞLIĞI YERİNE PARAYLA İLGİLİ BİR TERCİH VAR
İzmir’de 14 yıldır çözülemeyen bir radyasyonlu atıkların bulunduğu bir alan var. Gaziemir’deki alanda sadece yer üstünde 100 ton radyasyon bulaşmış atık olduğu Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’nun raporlarıyla belgelendi. Bu sorun yıllardır neden çözülemiyor. Bu konuda İzmir milletvekilleri arasında birlik var mı?
Uzunca bir süredir Gaziemir’de bu mücadele devam ediyor. Bizim vekil olmadan önceki dönemlerden başlayarak İzmir milletvekilleri ve o dönemki yöneticilerimiz bu konuyu gündeme taşıdılar. Bununla ilgili mücadele ettiler. Cezaların kesilmesini sağladılar. Şimdi Gaziemir Belediye Başkanımız Halil Arda’nın bununla ilgili ciddi bir çalışması var. Bir kere şunu söylemek gerekir; Radyasyonlu atık konusunda kesinlikle ve kesinlikle İzmir’deki bütün milletvekilleri hemfikir. Bu konuda iktidar ya da muhalefet tüm milletvekilleri aynı şekilde düşünüyor diye tahmin ediyorum. Radyasyon herkesin yakınlarının hayatını, yaşadıkları coğrafyayı etkiliyor.
Fakat Hükümetin insan sağlığı ve parayla ilgili bir tercihi var. İlgili firmalara cezalar kesildiğini biliyoruz. Ama bunu kaldırmakla ilgili bir iradenin oluşması gerekiyor. Merkezi Hükümet; İnsanların sağlığı, çevrenin sağlığı, çevrenin korunması, insanların korunması ve para arasında bir tercih yapıyor. Çünkü bunlar maliyeti yüksek işler. Ayrıca orada tam bilmediğimiz bir hikayeyle karşı karşıyayız. Anladığım kadarıyla bununla ilgili Hükümet içerisinde bir kafa karışıklığı, bir bilgi eksikliği var. Maliyetli bir işe şimdilik para harcamak yerine insanların sağlıklarını, yaşamlarını tehdit eden unsurları umursamadıklarını görüyoruz.
Oradaki radyasyonun kaynağı bilinmiyor. Bizim bilmediğimiz bir yerden getirilip oraya gömüldüğünü biliyoruz. Türkiye bir dönem dünyanın atık cennetlerinden biri haline dönmüştü. Karadeniz’e vuran atık varillerini bile hatırlıyoruz. O duyarlılığın oluşmadığı dönemlerde gelinip birileri ucuz maliyetlerle orada depolama alanı ilan etmişler.
Bu sorunun çözümü için 14 yıldır kaynak ayrılmamasını anlamak mümkün değil. Tedbir alınması gerekiyor. Radyasyonlu atıkların tahliyesi gerekiyor. Bunun için ciddi bir kaynağa ihtiyaç var. Bu kaynağı Gaziemir halkından daha fazla önemsedikleri bir gerçek.
Sağ olsun Gaziemir Belediye Başkanı Halil Arda bu konuyu tekrar gündeme getirdi ve gündemde tutmaya devam ediyor. Sosyal demokrat belediye başkanının duyarlılığına buradan da tanıklık edebiliyoruz herhalde.
-İzmir üzerinde ciddi bir rant baskısı var. Bu baskının son örneklerinden biri de Çeşme Planları. Bu projeye yerel yönetimlerin merkezi yönetimin bakış açısını nasıl değerlendiriyorsunuz?
İzmir’de tüm yerel yöneticilerle beraber kentin betonlaşmasına, kent yoğunluğuna karşı duran bir yapı var. Bu yapı kenti korudu. Hatta bazıları İzmir’e “köy” dedi. Biz de buna karşılık “Biz köyümüzü seviyoruz” dedi. Bu anlayış İzmir’in ranta açılmasının önündeki bir engeldi. İzmir’deki yaşam tarzını görmeden eleştiren rant düşkünleri kenti yaftalamaya kalktılar. İzmir tarihi bir şehir. Her yönüyle tarih kokan, her yönüyle doğal bir kent. Çeşme Projesi, kentin dokusunu, doğasını bozacak unsunlar içeriyor. Biz Dubai’nin Palmiye Adaları gibi şeyler istemiyoruz kentimizde. Biz doğamızı koruyarak, doğamızla sağlıklı kalkınmak istiyoruz.
Çeşme mevcut haliyle uzun yıllar değer bu ülkeye değer katacak. Uzun yıllar turizm geliri getirecek genel bütçeye. Çeşme’yi bozmamak lazım. Çeşme Belediyesinin hazırlamış olduğu imar planlarının bir an evvel onaylanarak Çeşme’nin sağlıklı büyümesini sağlamak gerekiyor. Bu anlamda Çeşme projesinin başından da sonundan da bu anlayış var. Biz bu projeye karşıyız.
TUNÇ SOYER’E LAF ETTİRMEM
İzmir’de 1.5 milyar dolar harcanarak Büyük Kanal Projesi hayata geçirildi. Ancak geçen hafta İzmir Şehir Hastanesi’nin inşaatından kaçak atık deşarjı yapıldığı tespit edildi. Bu durumu ve Körfez’deki koku sorununu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu kaçak deşarjlar nedeniyle Körfez’in bir türlü istenen duruma gelemediğini görüyoruz. Ne yazık ki böyle bir zihniyetle karşı karşıyayız. Bu zihniyetin kaçak deşarjla İzmir kentine çamur atmayı planlamayacağının garantisini veremiyoruz. Burada İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in de hakkını vermek gerek. Tunç Soyer’e kimsenin laf söylemesine izin vermem. Onun çevre duyarlılığına laf ettirmem.
Soyer’in kentin değerlerini ortaya çıkardığı, “Başka bir tarımın mümkün olduğunu” gösterdiği projeksiyon çok önemli. Öyle bir Belediye Başkanıyla karşı karşıyayız ki Türkiye’nin entelektüel birikimi en yüksek insanlarından biri. İzmir’in dünyanın önde gelen kentleri arasında yer alması için çaba harcıyor.
Soyer, Gediz’in doğduğu topraklardan bittiği topraklara kadar gidip İzmir Körfezi’nin nasıl kirletildiğini ortaya koydu. Körfez Projesiyle ilgili elbette eksiklerimiz vardır. Geçmiş dönemden bugüne gelen eksikler.
İzmir Kuvva-ı Milliye’nin başkentlerinden bir tanesi. Bu kenti gelecek nesillere taşıyabilecek, güzelleştirebilecek projeler için kaynakların arttırılması gerekiyor. Kentin ciddi projelere ihtiyacı var. Mesela en büyük kirletici Gediz. Temizliğe oradan başlamak gerek. İkincisi kaçak deşarjlar. Devlet kurumları kendi eliyle kirliliğe neden oluyor. Bunlara engel olmak gerek.
İZMİR’DE TAŞ ÜSTÜNE TAŞ KOYMAYANLAR ELEŞTİRİ YAPIYOR
“Yüzülebilir Körfez” hayalini hayata geçirebilme görevi sadece belediyenin işi değil. Bu iş Türkiye’nin bir hayali olmalı. Türkiye’nin Projesi olmalı.
Bir ülkenin kalkınabilmesinin en temel göstergesi döviz gelirlerinin olması. Üç tane döviz gelirimiz var. Bir tanesi ihracat kaynaklı, bir tanesi hizmet ihracı kaynaklı, diğeri de turizm kaynakları. Şimdi turizm kaynaklı gelirlerimize baktığımız zaman biz dünyanın en ucuz turistlerini ağırlayan kişi başı en az para ödenen turizm merkezlerine sahibiz.
Dünya cennetini biz çok ucuz fiyatlara, çok yok pahasına sunuyoruz. İzmir kentte hem turizmi hem hizmeti hem ihracatı geliştirmek gelirleri katlayarak Türkiye’yi yukarıya taşımak demektir.
Çünkü bir turist geldiğinde Kordon ve Güzelbahçe’den başlayıp Karşıyaka Bostanlı’ya ve Çiğli’nin açıklarına kadar denize girebileceği alanlar sunarsak değişim görülür. Turist gelir, ticaretini yapar, güneşlenir, denize girer.
Bunun Türkiye’ye kazandıracağı katma değeri hayal bile edemeyecek durumda bu arkadaşlar. Bunlar “İzmir kokuyor, İzmir kokuyor” diyor. Dönem dönem çok sıcak havalarda lokal kokular oluşabilir. Ama öyle abartılacak insanların hayatını eskisi gibi içinden çıkılmaz hale getiren bir koku durumu söz konusu değil İzmir’de.
Bununla ilgili de İzmir Büyükşehir Belediyemizin, İZSU’nun ciddi çalışma yaptığını, biliyoruz. İzmir’de taş taş üstüne koymamış insanın, uzaktan İzmir’i eleştirmeleri onlar için keyifli bir muhabbet alanı gibi geliyor. Keyifli bir siyaset alanı gibi geliyor. Ama bu kentte bir taşı, bir taşın üstüne koymadılar.
DEPREMZEDELERİN HAYATININ GÜZELLEŞMESİNİ İSTEMEDİLER
İzmir’de çözülemeyen bir depremzedeler konusu var. Son olarak barındıkları konteynerlerden de çıkmaları için tebligat yapıldı. Bu sorun neden çözülemiyor?
Biz sürekli depremzede yurttaşlarımızla görüşüyoruz. Kredi kullanmasıyla ilgili belli sıkıntılar yaşıyorlar. İmarla ilgili belli sorunlar yaşadılar. Türkiye’de artan inşaat maliyetleri arttı. Ekonomideki kötü gidişten, yoksullaşmadan, fiyatların yükselmesinden en fazla inşaat sektörü nasibini aldı. Geciken her günde artan maliyetler nedeniyle sıkıntılar artıyor.
İnsanlar depremden etkilendiler, hayatlarını verdiler. Evleri yıkıldı ya da içine girilemeyecek hale geldi. Bu insanları buradan taşırken devletin gücünü yanlarında görmek isterler. Devlet hep baba faktörünü görüyor insanlara. Ana faktörünü gösterip, kucaklayıcı olup bu insanları daha güvenli konutlara taşıması gerekiyordu.
Depremin üzerinden 2 yıla yakın süre geçti. Bu işin başında bulunan Çevre ve Şehircilik Bakanlığının ciddi bir ayıbı o insanların hala konteyner kentlerde yaşıyor olması. Bir de oradan da çıkarıyorlar.
Depreme bütüncül bir bakış açısı ile hazırlıklı olmak gerek. Bunu bir Türkiye Projesi haline getirmemiz lazım. Çok büyük depremlerle karşılaştığımız zaman İstanbul’da neler yaşayacağımızı bilmiyoruz.
Manavkuyu’da ya da İzmir’in değişik bölgelerinde depremin etkisini araştıracak ve nelerle karşılaşacağımızı tam olarak ortaya koyacak projelere ihtiyacımız var.
Öte yandan İzmir Büyükşehir Belediyesinin depremzedeler için bulduğu bir kredi vardı. Ona da onay vermediler. Bize “istemezükçü” diyenler depremzedeler için cazip bir çözüm olacak krediyi onaylamadı. Depremzedelerin hayatlarının güzelleşmesini istemediler. Hayatlarının sağlıklı hale gelmesini istemediler. İzmir’de depremzedeleri Cumhurbaşkanı’nın cezalandırdığı bir süreci yaşadık.
Depreme Türkiye’nin gerçeği olarak bakmak lazım ve sağlıklı konutlar inşa edeceğimiz faktörleri birlikte yaratmamız gerekiyor. Deprem oluyor ve unutuyoruz, geçiyoruz. Yıkılan evlerden birinde oturuyordum ben. 2003 Nisan ayında meydana gelen deprem sonrası oradan çıktım. Müdahale etmeseydim o bina için yıkılmama kararı vardı. Müdahale ettikten sonra yıkıldığı için çok mutluyum. O binada 60 civarı daire vardı ve bir daha büyük bir depremde oradan çok sayıda insanımızın cansız bedenini çıkaracaktık. Bu tip durumlara baştan dikkat etmemiz gerekiyor. Yapıların inşaat kalitesinden yer seçimine kadar bütüncül bir şekilde bakmak gerekiyor.
Yani sonrasında ah edip, vah etmenin bir anlamı yok. Bizim insanımızın bir huyu var. Çabuk unutuyor. Evet çabuk unutuyor, Deprem bu ülkenin gerçeği ve onu unutturmamamız gerekiyor. Bununla ilgili eğitim çalışmalarının da yapılması gerekiyor.
KARŞI OLDUKLARI İZMİR’DEKİ YAŞAM TARZI
-Merkezi idarenin İzmir’deki uygulamaları eleştiri konusu oluyor. Harabe şekilde duran Alsancak’taki Elektrik Fabrikası parasıyla bile İzmir Büyükşehir Belediyesine verilmedi. Merkezi İdare’nin İzmir kent içinde yapacağı ilk metro projesi olan Halkapınar-Otogar arasındaki hat yıllardır başlamıyor. Bu konudaki düşüncelerin neler?
Şimdi esas karşı oldukları zihniyet İzmir’in yaşam tarzı zihniyeti.. İzmir öyle bir yerdir ki, kim olarak gelirseniz gelin bu kentte bir süre sonra hepiniz İzmirlisiniz. İzmir tam bir cumhuriyet kenti. Cumhuriyet’in hedefi nedir? Ortak bir millet yaratma. İzmir’de biz bunu yaşıyoruz. Bu iktidarın temel gayesi Cumhuriyet karşıtlığı, Atatürk karşıtlığı. Bu politikaların karşısındaki kent, yaşam biçimiyle, kendi varoluş biçimiyle İzmir’dir. İzmir, Cumhuriyet’in hedeflediği profile ulaşmış bir kent. Yani ortak bir İzmirli duruşu, ortak bir millet tezahürü burada yaşanıyor. Ağrılı mısın diye sormuyor hiç kimseye. Karslı mısın diye sor. Olmuyor. Bazı kafatasçı zihniyetler dışında kimse geldiği yerden dolayı ayrım görmüyor. Nereden gelirse gelsin bu kentte bir süre yaşayan herkes “İzmirliyim” diyor.
Bu kentte insanlar birbirlerinden mutluluk içerisinde selam veriyor. Metropol aynı zamanda insanların mutlu olduğu bir metropol halinde. İktidarın karşı olduğu nokta bu kentin yaşam tarzı. İzmirlilerin Cumhuriyet’in istediği yaşam tarzına ulaşmış olmaları nedeniyle iktidarın olumsuz yaklaşımı var. İzmir’i kazanırlarsa adeta bir “fetih” yapmış gibi hareket ediyorlar.
İzmirli Mustafa Kemal’e ev sahipliği yapmış. Kuvayi Milliye’nin başkentliklerinden biri. yapmış İzmirli kesinlikle bu duruşa sahip olmayan, demokrat olmayan, Cumhuriyet değerleriyle, Atatürk ilkeleriyle problemi olan hiç kimseye prim vermez. Onların derdi tam da budur. O yüzden de İzmir ve İzmirlilere bu olumsuz bakışları var. İzmirli de bunun gayet farkında. En iyi değerlendirme siyaseti için sandıktır.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN BİR SONRAKİ BAŞKANI İZMİR’DEN OLACAK
-CHP’nin ve altılı masanın Cumhurbaşkanı adayının Kemal Kılıçdaroğlu olması bekleniyor. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu bence Türkiye’yi bu tarihsel dönüşümünde, bu tarihsel yolculuğunda önemli bir dönüm noktasında taşıyabilecek tek lider. Demokratik olgunluğu, kişiliği, yaptıkları, şeffaflığı ve duruşuyla Kemal Kılıçdaroğlu bunu ispat ediyor. Türkiye’nin Cumhurbaşkanlığı’na aday ve halktan aldığı yetkileri, tekrar halka ve halkın parlamentosunu geri verecek. Güçlendirilmiş parlamenter demokrasiyi kurabilme ülküsüne en uygun lider profiline Kılıçdaroğlu sahip.
Genel Başkanımız Kılıçdaroğlu’nun bugüne kadar siyasi kariyeriyle ilgili, Cumhurbaşkanlığı adaylığıyla ilgili herhangi bir talebi olmadı. Genel Başkanlığı da kendi isteğiyle değil, il başkanlarımızın dayatmasıyla kabul etti. Partinin kaoslu bir döneminden yukarıya doğru çıkışta Genel Başkanımızın üstlendiği rolü hatırlayalım.
Bugün de yine Genel Başkanımızın kendiyle ilgili ben “buraya adayım” gibi bir beklenti içinde olmadığını toplum biliyor. Fakat Türkiye’nin konjonktürü artık bu demokrasi dışı despotik uygulamalar karşısında Kemal Bey gibi demokratik erdeme sahip bir liderin ortaya çıkması gerektiğini zorunlu kılıyor. Hala Genel Başkan “Ben bunu istiyorum” demedi. Dememesine rağmen bugün toplumda ciddi bir karşılık buluyor artık.
Yani şu anda görünen o ki Türkiye’de Tayyip Bey’in karşısında en çok oy alabilecek. Lidere dönüşüyor Kemal Bey. Ve aday olduğunda Tayyip Bey’in önünde açık ara seçimi kazanacak.
Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu, aynı zamanda İzmir Milletvekilimiz. Cumhurbaşkanı olarak çıkardığımızda bunun İzmirliler açısından ne kadar önemli ve özel bir durum olduğunu herkes görecek. Genel Başkanımız Kılıçdaroğlu İzmir İkinci Bölge’den milletvekilimiz. İzmir’den çıkıp Cumhurbaşkanı olması bizim için kutsal bir olay. Yani Türkiye Cumhuriyeti’nin bir sonraki Cumhurbaşkanı İzmir’den olacak.
Sayın genel başkanımız Cumhurbaşkanlığı’na en yakışan, en uygun isim. İzmir’de bugüne kadar Kılıçdaroğlu’nun adaylığıyla ilgili bir algı yönetimi yapılmadı. Böyle bir çalışma yürütülmedi. Ama süreç başladığında durum daha da netleşecek.
DENİZ YÜCEL YÜZÜNDEN AKP’LİLER DE SAHAYA ÇIKMAK ZORUNDA KALDI
Sonuç itibariyle il yönetimimize baktığımız zaman, il başkanımıza baktığımız zaman bugün AKP’nin en rahatsız olduğu il yönetimlerinden biri haline geldi.
İzmir İl Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu ve yönetim kurulunun hepsinin ellerine, emeklerine sağlık. İsimlerini duydukları zaman öyle tahmin ediyorum ki AKP’liler elektrik çarpmış gibi oluyor. AKP İl Başkanı Kerem Ali Sürekli bu sıcak havalarda CHP İzmir İl Başkanımız Deniz Yücel’e içinden epey kızıyordur, epey söyleniyordur. Çünkü onlar da sahaya çıkmak zorunda kaldı. Bizim kırsal gezilerimizden sonra onlarda çalışmak ve halkın gerçeklerini görmek zorunda kaldı. Onları buna iten İzmir İl Başkanımız Deniz Yücel ve il yönetimimiz oldu. Bu açıdan Deniz Yücel’e teşekkür etmek istiyorum.