Seferihisar’ın bir ara sokağında hayatını değiştirecek kararı aldığında 40 yaşındaydı ve bu kararı alması 4 saniye bile sürmemişti. Yıllardır büyükşehirde yaşıyor, modern dünyanın hediyesi bilgi teknolojileri alanında, zaman zaman rakamlarla, reklamlarla, paralarla boğuşarak çalışıyordu.
O eski Rum evini görene kadar…
Büyükşehirdeki keşmekeşi bırakıp sakin bir yaşamı, “kentten köye” göç etmeyi seçtiğinde önce o Rum evini kiralamak için arabasını sattı, daha ucuz olsun diye ikinci el mobilyalar satın aldı, her birini teker teker boyadı.
Asmaların üstünü örttüğü bahçeye masaları, sandalyeleri yerleştirdi. İkinci kata çıkan merdivenleri de rengarenk boyadı.
Rum evinin birkaç odası vardı onları konukları için hazırladı. Her birinin dolabında, yatağında, örtüsünde eski zamanların sıcaklığı, bir köy evinin rahatlığı, çabucak yaşanıp bitmeyen sevgilerin özeni vardı.
Bahçedeki asmalara kurdeleler, nazar boncukları, rüzgarın ses verdiği deniz kabukları astı, bir de duvarın ardından ancak dikkatli bakanların görebileceği küçük ışıklar…
Büyük paralar, büyük binalar, büyük unvanlı insanlar arasında yaşamaktansa sakin bir kasabada sadece “kendini geçindirecek” parayla yaşamayı tercih etmiş, butik otel haline getirdiği eski Rum evinin az sayıdaki müşterisiyle zamanını paylaşmayı istemişti.
Hiç görmediği, tanımadığı, bilmediği bir sokakta, 40’tan sonra 0’dan bir hayat kurmasının nedenini de küçük ışıkların çağırdığı bahçede misafirlerine şöyle anlattı:
“Aslen Bartınlıyım ben. Bartın’ın Ulus ilçesinde doğmuşum. Üniversitede turizm otelcilik eğitimi aldım ama hep büyükşehirlerde bilgi teknolojileri, reklamcılık gibi alanlarda çalıştım. O kalabalıktan yorulmuştum. Sabah 09.00 akşam 06.00 arası çalışmak hiç bana göre değildi zaten. O hayatı benimsemedim. Arabamı sattım, biraz kıyıda param vardı onu da kattım, biraz da borçlandım. Henüz 1 yıl oldu yeni bir dünyaya adım atalı. Büyük paralar peşinde değilim. Ben hayalini kurduğum bir hayatı seçtim…”