Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Muhittin Erel Amfisinde “Beyin Farkındalık Haftası” dolayısıyla “Korkularımız ve Kaygılarımız. Nasıl Baş Ederiz?” konulu halk konferansı düzenlendi. Ege Üniversitesi Temel Bilimler Bölümü Anatomi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gülgün Şengül’ün açılış konuşmasını yaptığı konferansı Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Şebnem Pırıldar verdi. Etkinliğe akademisyenler, öğrenciler ve vatandaşlar katıldı.
Etkinliğin açılışında konuşan Prof. Dr. Gülgün Şengül, tüm dünyada kutlanan ve bu sene 23’üncüsü düzenlenen etkinliğe Türkiye’nin de bir yıl rötarlı olarak katılmış olduğunu ifade etti. Bu yıl Beyin Haftası kapsamında işlenecek konuyu anksiyete olarak belirlediklerini belirten Prof. Dr. Şebnem Pırıldar, “Nelerden korkuyoruz ve neler bizi kaygılandırıyor? Buna değinmek istiyorum. Korku, kaygı ve endişenin hepsini aynı kelime anlamında kullanıyoruz fakat korku beyindeki santral sistem içerisindeki ortak sistemlerle ilişkili. Korku dediğimizde daha çok somut bir tehlikeden bahsediyoruz. Kaygıda ise çok da somut bir tehlike yoktur ve zihinsel tasarımlara dayanır. Endişe ile kaygının farkına bakarsak; endişe işin daha çok düşüncelerle ilgili olan kısmıdır. Ne olursa olsun bütün bu duygular, herhangi bir tehdit ve tehlike içeren bir durum olduğunda hissedilen en temel duygu. Peki, bu kötü bir duygu mu? Hayır, kötü bir duygu değil. Kaygı, baktığımızda aslında iyi de bir duygu” dedi.
“Aşırı kaygı anksiyete denilen bir canavara dönüşüyor”
İnsanın kendi gereksinimlerini anlayarak kaygılarını hafifletebileceğine ya da ortadan kaldırabileceğine değinen Prof. Dr. Pırıldar, “Kaygılarımız, yaşamı anlamlandırmamızdan ortaya çıkar. Anlam yüklediğimiz şeyler ve gereksinimlerimiz kaygılarımızı oluşturuyor. İnsanın fizyolojik gereksinimlerinin yanı sıra psikolojik gereksinimleri de kaygıya sebep oluyor. Saygın biri olma ihtiyacı, kendini gerçekleştirme, başarı gereksinimi gibi duygular da kaygıya yol açan önemli etmenlerden” diye konuştu. Prof. Dr. Pırıldar, “Sınırlı düzeyde kaygı, üretkenliği ve işlevselliği artıran temel bir duygudur fakat aşırı kaygı da anksiyete denilen bir canavara dönüşüyor. Eğer var olan durum kişinin mesleki hayatını, ailevi yaşantısını etkiliyorsa, kişilerarası ilişkilerde zorluklar oluşturuyorsa, gün içerisinde çok sık karşısına çıkıyor, gün boyu sürüyorsa, belirli bir süredir devam ediyorsa ve bu duyguları kişi kontrol edemiyorsa bu durumda kişide bir anksiyete bozukluğu olma olasılığı yüksektir” dedi.
Anksiyetedeki düşünce tuzaklarının ‘felaketleştirmeden’ kaynaklandığını belirten Prof. Dr. Pırıldar, “Olay karşısında kişi diğer sonuçları hesaba katmadan geleceği olumsuz görme durumu yaşar. ‘Yetiştiremeyeceğim, başarısız olacağım, heyecandan tek kelime edemeyeceğim, hastayım, sınavım kötü geçecek’ gibi düşünceler anksiyetenin düşünce tuzaklarıdır ve kişiler bu şekilde olayları gözünde felaket haline getirir” dedi. Farklı kişilerin aynı durumları farklı şekilde değerlendirebileceğinden bahseden Prof. Dr. Pırıldar, burada kaygının asıl sebebinin bakış açısı ve düşünce olduğunu ifade etti. Prof. Dr. Pırıldar, “Benim normal olarak gördüğümü siz tehdit olarak algılayabilirsiniz veya benim tehdit olarak gördüğümü bir başkası sıradan bir olay olarak yorumlayabilir. İşte burada bizim kaygımızı artıran şey olay değil, olayı yorumlama biçimimiz, olayla ilgili düşüncelerimiz. Düşüncelerimiz duygularımıza neden oluyor. Bu durumla başa çıkmanın en doğru yolu bakış açımızı değiştirmek” dedi.
“Sorunumuzla nasıl başa çıkacağımızı iyi bilmeliyiz”
Anksiyete yaşayan kişinin önce sorununu belirlemesinin ardından da bu sorunla nasıl baş edebileceğinin kararını vermesinin önemli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Pırıldar, “Sorunumuzla nasıl başa çıkacağımızı iyi bilmeliyiz. Çünkü bazen bir sorunla baş etmek için yaptığımız şeyler sorunu daha şiddetli hale getirebiliyor. Endişe ile ilgili olumlu düşünmek kişiye bu noktada yardımcı olur. Endişe karşısında telaşlanmak yerine kişinin ‘endişe; problem çözme gücümü ve motivasyonumu artırır’ diye düşünmesi daha doğru. Endişe anında kişinin kendisine sorular sorması ve gerçekten endişeye mahal verecek bir durumun olup olmadığını sorgulaması gerekiyor” dedi. Kaygı ve endişe anında yapılacak olan kas gevşetme ve nefes egzersizlerinin de kişiye olumlu etkilerinin olacağını ifade eden Prof. Dr. Pırıldar, “Her zaman kendinizi iyi hissetmeniz gerektiği düşüncesini bırakın. Hoş olmayan duyguları da yaşamaya izin verin. Kurtulmayı istediğiniz düşünceleri bu şekilde olumlu olarak değiştirebilirsiniz” diye konuştu.