Deprem uzmanı değilim/değiliz; ama deprem konusunda 1999’dan bu yana var bir farkındalığımız: Sağlam binalarda oturmayı, yanımızda bir deprem çantasıyla yaşamayı, evimizde, odalarımızda yüksek dolaplar, raflar varsa bunları sabitlememiz gerektiğini öğrenmeye başladık.
Deprem kuşağında yaşıyoruz, bilmek zorundayız.
Ciddi bir sarsıntıyla uyandık pazartesi sabahı. Az buz değil peş peşe iki büyük deprem: 7.7 ve 7.6 büyüklüklerinde. 10 ilimizi yerle bir, 81 ilimizi perişan eden bu depremler sonrasında, oraya müdahale, arama kurtarma, koordinasyon derken bir seri yardım faaliyetini gördük, gözlemledik. Yakınlarımızdan bunlara katılanlar oldu. (Berkay yeğenim gönüllü kurtarıcı, büyük damadım Ali de gönüllü hekim) 6. gününde, bu satırlar yazıldığında hala enkazlardan canlı kurtarılma umutlarını taşıyoruz, bir umut, beklemedeyiz. Ciddi bir yıkımla karşı karşıyayız. Dileğimiz enkazdaki tüm canlar kurtarılsın, kurtarılanın hepsi yaşasın.
Yardımda çok cömertiz. Bunu bir kere daha gördük. Ne mutlu! Başta yurdum insanı olmak üzere tüm dünyanın yüce gönüllüğünü, açık ellerini gördük. Dünyayı güzellik kurtarıyor.
Yardımların toplanmasını kısaca değerlendirirsek: AFAD, AKUT, KIZILAY ve AHBAP göze ilk çarpanlardan. Yüce gönüllü Türk halkının teveccühü AHBAP’tan yana. Nasuh Mahruki’nin ayağı kaydırılıp, Kızılay ve Afad’ın başına ilahiyat-liyakat ikilemindeki yöneticilerin getirilmesiyle böyle bir tercih gelişti insanımızda. E öyle saça, böyle tarak. Sakın yırtınma “Bağışlar Afad’a!” diye bağırarak. İnsanlar güvenmiyor sana, kurumlarına…
Yöneticilerin elinden rol çalınmış oldu, elbette ki hazmedilemez; biz neticeye bakıyoruz. Kurumlar liyakatsizellere teslim edildi, tıpkı güvenlikle ilgili hiçbir makale okumayan zatın İçişleri Bakan olması gibi. Kim başarılı, kim başarısız oldu tabii ki buna bakmıyoruz. Önemli olan canlarımızın kurtarılması diyoruz. Başarının anne-babalarının çok, başarısızlıklarınsa hep öksüz/yetim olduğunu bilecek kadar da beyaz saçımız var.
Hileli başarıları da eklemeden geçmeyelim: Yerli/yabancı herhangi bir ekip canlı bir bedene ulaştığında ekip oradan uzaklaştırılıp iktidar yanlısı kameraların bir mizansenine, görkemli alkışlara, tekbirli kurtarılma sahtekarlıklarına tanık olduğumuzu da tarihe not edelim. İğrençsiniz…
Birkaç maddede durum değerlendirmesi yapalım bu süreçte, kendimizce:
Duyarlı bir halkımız var, tüm dünya duyarlı.
Bir felaket anında iyi organize olamadık, koordinasyon eksiğimiz var.
Bölgedeki yağma olayları münferit değil, Suriyeli sığınmacılarla katmerli.
Önceliğimiz biz olmalı, Suriyeli sığınmacılar sonra.
Yardım çığlıklarının paylaşıldığı Twitter kapatılmamalıydı (Gerekçe ne olursa olsun)
Mehmetçiğin yardıma koşmasında geç kalındı. (Tabii ki kendi inisiyatifiyle değil, biliyoruz)
Üniversitelerde uzaktan eğitime geçilmemeliydi. (barınma ihtiyacı için yurtlar yerine saray, depremzedelere açılabilirdi)
İmar aflarını kabul etmeyen Erzin Belediyesi sizi kutluyoruz, tüm Türkiye’ye örnek olun.
99 depreminden sonra gelen bu hükumet, bu depremle gidici gözüküyor.
Balık hafızalıyız, 1 ay sonra her şeyi unuturuz.
Enkaz altında cansız olduğunu bilse de kızının elini bırakmadan kurtarma ekiplerini bekleyen babayı bu can unutamayacak. Deprem bizi sarstı, insanlık da sarsıldı. Dünyanın maddiyattan ibaret olmadığını öğrendik. Gerçi bunu Covid de hatırlatmıştı ama neyse. Balık hafıza işte.
Ne zaman adam oluruz…
Depremin değil; tedbirsizliğin, açgözlülüğün, binaların öldürdüğünü öğrendiğimiz zaman.
11.02.2023
Namık BUDAK
namikbudak@gmail.com